Ekofobiyi Aşmak: Ekoloji Eğitimi İçin Rehber

Ekofobiyi Aşmak – Doğa Eğitiminde Kalbin Yeri
Yazar: David Sobel
Türkçe. İlknur Urkun Kelso
Yayınevi: Yeni İnsan Yayınevi

Çocukları yersiz bir şekilde gezegenin sorunlarına kalkan yaparak onlara kötülük ediyoruz. Minikleri zehirler konusunda endişelendirmeden önce bir daha düşünmeliyiz.

Bugün, ilginç bir şizofreni biçimi ortaya çıkmıştır. Çocuklar kapılarının dışındaki dünya ile ilişkilerini yitirirken dünya çapında soyu tükenmekte olan hayvan ve ekosistemlerle elektronik medya aracılığıyla ilişki kurmaktadır.

Meselenin kilit noktası çevre eğitimi müfredatının gelişimsel aşamlara uygunluğudur. Yoğunlaştırılmış bir yağmur ormanı dersi orta okul ya da lisede çok uygun olabilecekken, ilkokul sınıflarında yeri yoktur. Öğretmenlik eğitimimi alırken matematik yöntemleri dersini veren profesörüm, altıncı sınıfa kadar beklersek ilköğretim matematik müfredatının tamamını sekiz haftada öğretebileceğimizi iddia ederdi. Bu iddiasını destekleyecek çalışmaları yoktu; çocukları 11 yaşına gelene kadar matematik eğitimini erteleyecek ebeveynleri nereden bulacaksınız? Fakat anlatmak istediği şey ilginçti: Çocuklar uygun zihinsel yapıları gelişene, inşaat, yemek yapma ve el işi alanlarında uygun deneyim zeminine sahip olana kadar beklersek, matematik soyutlamalarını kolayca öğrenebilir.

Erken soyutlama sorunlardan biridir. Çok erken yaşlarda fazlasıyla soyut eğitim veriyoruz. Matematik öğretimi son 20 yıl içinde somut malzeme kullanımı (Cuisinaire çubukları, kesir çizgileri, unifix küpler gibi) ve öğretimin gündelik şeyler ve problemlere dayandırılması ile yeniden canlandırılmıştır. Matematik eğitmenleri ilk sınıflardaki çocuklarda görülen matematik fobisinin en önemli sebeplerinden birinin erken soyutlama olduğunu farketmişlerdir.

Ekofobi de bunun gibi-ekolojik sorunlar ve doğal dünya korkusu-gelişmektedir. Petrol sızıntısı, yağmur ormanlarının zarar görmesi balina avcılığı, asit yağmuru, ozon deliği ve Lyme hastalığından korkmak. Çocuklardan anlayamayacakları ve kontrol edemeyecekleri sorunlarla başa çıkmalarını istersek, yetişkin dünyasının muazzam sorunlarını çözmek için onları erkenden programlarsak, onları sahip oldukları güç kaynaklarından mahrum bırakmış olacağımızı düşünüyorum. Çevre bilincine sahip güçlü öğrenciler yetiştirmek için sağlıklı yolların var olduğunu düşünüyorum. Ekofobi hastalığı ekofili ile – çocukların doğal dünya ile bağ kurma yönündeki biyolojik eğilimlerini destekleyerek - iyileştirilebilir.

Önemli bir ilerlemeci eğitimci ve Bank Street Eğitimi Yüksek Okulu’nun kurucusu Lucy Sprague Mitchell, 6-9 yaş grubu müfredatını “burada ve şimdi” felsefesi, yani yerel orman ve topluluk üzerine kurmuştur. Çocuklar yeterince mantıklı ve soyut düşünme becerisi kazanana kadar “uzun zaman önce ve çok uzakta” olan şeylere geçilmemektedir. Çocukların önce sincapların ve ipek otlarının – ellerinin altında bulunan organizmaların – alışkanlıkları ve yaşam döngülerini anlamaları sağlanmalıdır. Hem akıllarına hem yağmur ormanlarındaki hayvanlarla yavaş yavaş empati kurmaya hazırlayacak bir ilişki taksonomisi geliştirilebilir.

Bazı öğretmenler çocuklara hem yerel ormanları hem de yağmur ormanlarını öğretip bunları başarılı bir şekilde ilişkilendirmelerini sağlarken, pek çoğu yağmur ormanlarını tercih etmektedir. Çünkü müfredat açısından bakıldığında yağmur ormanları çok daha derli toplu bir konudur. Kuzey meşe ormanını öğretmek için velilere yazı gönderip haftaya Salı çocukların çizme giymesini istemeniz gerekir. Yaramaz çocuklarla ve rüzgarla dağılan kağıtlarla uğraşmanız gerekir. Yağmur ormanlarını anlatmak içinse sınıfta kalıp tüm o ilginç ve muhteşem hayvanların güzel resimlerine bakabilir, sınıf duvarlarının güvenliği içinde kartondan minyatür yağmur ormanları yapabilirsiniz.

1980’lerde Batı Almanya’da yürütülmüş bir çalışma

Almanya ormanlarında asit yağmurunun etkileri, ozon deliği, Avrupa nehirlerinin ağır metal kirliliği, Çernobil’in etkileri ve diğer çevre sorunları hakkında kaygı duyan Almanlar, detaylı bir ulusal müfredat atağında bulunmuşlardır. Niyetleri ülke çapında ilkokul öğrencilerini çevresel sorunlar hakkında bilinçledirmektedir. Eğitim Bakanlığı çocukları sorunlar konusunda bilgilendirerek ve çözüme nasıl katkıda bulunabileceklerini göstererek güçlendirilmiş dünya vatandaşları yaratmayı ummuştur. Uygulamadan birkaç yıl sonra yapılan izleme çalışmaları ise bunun tersini göstermiştir. Bu müfredat girişimi sonucunda eğitimciler öğrencilerin umutsuz ve güçsüz hissettiklerini görmüşlerdir. Sorunlar o kadar yaygın ve kendi kontrolleri dışında görünmektedir ki, öğrenciler yerel çözüm girişimleri ile yüzleşmek yerine bunlardan uzaklaşma eğilimi göstermişlerdir.

Peki, dünyayı kurtarma müfredatı işe yaramıyorsa ne yarayacak? Bazı araştırmacılar çevrecilerin güçlü ekolojik değerlerle yetişmesini sağlayacak ne tür çocukluk anılarına sahip olduğunu araştırmışlardır. Ve sonuçta çevrecilerin çoğunun adanmışlıklarının şu iki kaynaktan birine bağlı olduğu ortaya çıkmıştır:
“Çocukluk ya da ergenlik döneminde bir yaban ya da yarı yaban ortamda yaşanmış ve akılda kalmış bir deneyim, ve doğaya saygı duymayı öğreten bir yetişkin.”

Ne kadar basit bir çözüm!

Çocuklardan doğanın yaralarını sarmalarını istemeden önce yapmamız gereken şey, onların doğal dünya ile bağ kurmalarına, onu sevmeyi öğrenmelerine ve iiçinde rahat hissetmelerine fırsat tanımaktır. John Burroughs “Sevgi olmadan bilgi kalıcı olmaz. Fakat sevgi önce gelirse bilgi kesinlike arkasından gelecektir.” der. Sorun sevgiye dayalı bir ilişkinin gelişmesine izin vermeden bilgi ve sorumluluk duygusu vermeye çalışmamızdır.

Doğru yer ve doğru zaman

Olağanüstü olayların yaşandığı anları genellikle böyle tanılarız: Doğru yer ve doğru zaman. Okul müfredatları ise genellikle böyle değildir ve fazlasıyla erkencidir.

Yeryüzü ile bağların kurulduğu oluşumsal yıllarda, ebeveynler ve öğretmenlerin öncelikli olarak göz önünde bulundurması gereken 3 gelişim aşaması vardır: 4-7 erken çocukluk, 8-11 yaş arası orta yaşlar ve 12-15 arası erken ergenlik dönemi. Bu yaş gruplaması esnek biçimde ele alınmalıysa da, bence çevre eğitimi bu dönemlerin her birinde farklı bir işleyiş ve stile sahip olmalıdır.

Son 10 yıl içinde ABD’de, İngiltere’de, Karayipler’de yüzlerce çocuğa mahalle haritaları çizdirdim. Bu haritaların incelenmesi ve sonrasında aynı çocuklarla yapılan mülakatlar sayesinde, çocuk ile genişlemekte olan doğal dünya arasındaki ilişkide belirgin bazı gelişim desenleri buldum:

-4 yaşından yaklaşık 7 yaşına kadar olan çocukların haritalarının merkezini evleri doldurmakta ve oyun oynadıkları yerler büyük ölçüde evden görülebilir ya da duyulabilir mesafededir. Ev ve bahçesi, onların önem verdikleri dünyalarıdır. Çocuklar genellikle bahçelerinde ya da apartmanlarının etrafında yaşayan solucanları, sincapları ya da güvercinleri anlatmakta ve onlara karşı koruyucu hisler beslemektedir.

-8 ile 11 yaş arasındaki çocukların coğrafi kapsama alanları ise birden bire genişlemektedir. Haritaları sayfaların dışına taşar ve genellikle araştırmakta oldukları yeni bir alanı da göstermek için ek kağıtlar yapıştırmak gerekir. Çocukların kendi evleri küçülür, önemini yitirir ve genellikle haritanın bir köşesinde kalır. Haritalarının merkezinde “keşfedilebilir alanlar” yer almaktadır.

-12-15 yaş arasında da harita kapsam olarak genişlemeye devam ederken aynı zamanda daha soyut hale gelir. Fakat en sevdikleri yerler genellikle ormanlardan ziyade şehir merkezleridir. Alışveriş merkezi, kafeteryalar ve şehirdeki parklar gibi toplumsal birliktelik alanları önem kazanmaya başlar.

Bu aşamaların her birinde çocuklar dahil oldukları, yakın ve bilinebilir bir dünya ile etkileşim halinde olmayı arzularlar. Çocuklardan uzaklardaki ekosistemlerle ve çevresel sorunlarla ilgilenmelerini istediğimizde onları kendilerine güç veren bu peyzajlardan uzaklaştırmış oluruz. Bunun yerine, çocukların kendi yerelliklerindeki flora, fauna ve özellikleri tanımakla daha çok ilgilenmeleri için çaba göstermeliyiz. Başlangıç yeri okulun arkasındaki koruluk, mahallenin sokakları ve dükkanları olmalıdır.

Peki bu kavramları çevre eğitimi için yol gösterici ilkelere nasıl dönüştürebiliriz?

Ben 3 aşama öneriyorum:

Erken çocukluk dönemindeki etkinlikler çocuğun gelişimsel olarak eğilim gösterdiği doğal dünya ile empati kurma konusunda yoğunlaşmalı, orta çocuklukta keşfetmek öncelik kazanmalı ve erken ergenlik döneminde toplumsal eylemlilik daha merkezi hale gelmektedir.

Empati: Hayvan dostlar edinmek

4-7 yaş arası çocuklar için temel amaç çocuk ile doğal dünya arasında empati kurulması olmalıdır. Çocuklar doğal dünyaya ilk adımlarını atarken burada yaşayan varlıklara karşı sahip oldukları duyguları teşvik edebiliriz. Erken çocukluk döneminin özelliği, benlik ile öteki arasındaki farklılaşmanın olmamasıdır. Çocuklar yavru hayvanlara karşı ilgi duyar, başka bir çocuk dizini yaraladığında acı hissederler. İşte biz de farklılaştırmayı dayatmak yerine bu bağlılığı teşvik ederek, her şeyin birbirine bağlı olduğuna dair daha soyut ekolojik kavramların duygusal temelini oluşturmak isteriz. Hikayeler, şarkılar, hayvan taklitleri, mevsimlerin kutlanması ve Rachel Carson’un sözünü ettiği “merak duygusunun” desteklenmesi bu aşamada en temel etkinlikler olmalıdır.

Erken çocuklukta empatinin geliştirilmesi için en iyi yöntemlerden biri hem gerçek hem de hayali hayvanlarla ilişkilerin teşvik edilmesidir. Çocuklar geyik gibi koşmak, yılan gibi yerde sürünmek, tilki gibi kurnaz olmak ve tavşan gibi hızlı olmak isterler. Burada soyu tükenen hayvanların yeri yoktur, çocukların hayatını doldurmaya yetecek kadar gündelik ve sıradan hayvan vardır. Çevreye duyarlı eğitimin hayvanların insan biçimine sokulmaması öğretisini çöpe atabiliriz.

Hayvanlar çocuklar için manyetik özelliğe sahiptir. Çünkü her biri kendi içinde “bana benzer” bir dürtü, bir tepki ya da harekete sahiptir. Kontrollü ve oyunvari taklitler çocukların korkular, sevinçler ve ilişkilerden oluşan kişisel iç zoolojilerinde kademeli olarak ustalaşmalarını sağlar. Anlatılan hikayelerdeki biçimler zihinlerde oluşur, bilinçte temsil edilir, hayal etme kapasitesi eğitilmiş olur.

(Kitabın bundan sonraki kısmında erken çocukluk çağındaki ya da ilkokuldaki çocuklarla yapılan etkinlikler anlatılıyor, etkinlikler için kitabı okumanızı tavsiye ederiz.)

Etkinliklerin başlıkları şöyle:

Kuş olmak
Kaplan kaplan ışıl ışıl yanan
İçimizdeki Amazon
Keşif: Peyzajı öğretmek
Su havzası bilgeliği
Dere bakımı
Dere takip etmece
Toplumsal eylem: mahalleyi kurtarmak
Zaman vermek: Doğayla ilişkiye izin vermek

Nehirde aceleyle kürek çekmek ebeveynleri ve eğitimcileri bekleyen bir tuzaktır. Çok kısa zamanda çok iş yapma hastalığından muzdarip olan bizler, kendi sabırsızlığımızı çocuklara da bulaştırırız. Sonuçta kapsamı genişletmek adına derinlikten taviz verilmekte ve çocukların peyzaj içinde kaybolmasına fırsat verilmemektedir. Bunun yerine çocuklara anasınıfından itibaren test çözdürür, yedi yaşındaki çocukların Jurassic Park izlemelerine izin verir ve onları trajik endişeler bombardımanına tutarız.

Bazı öğretmenler frene basmayı başarabilmektedir. Vermont Eyaleti’ndeki Thetford kentinde 1. ve 2. sınıfların öğretmeni Joanne Kruzshak, geçen yılın tamamını yereldeki bir kunduz göleti ve bataklık üzerine bir projeye ayırmıştır. Birince ve ikinci sınıf öğrencileri okula yaklaşık çeyrek mil uzaklıktaki göleti her tür hava koşulunda haftada bir kez ziyaret etmişlerdir.

Eğer çocukların gelişmesini, gerçekten güçlenmelerini istiyorsak, o zaman dünyayı kurtarmalarını istemeden önce onu sevmelerine izin verelim. Belki de Thoreau “ağaçlar başlangıçta ne kadar yavaş büyürse merkezleri o kadar sağlam olur, ve bu insanlar için de geçerlidir.” derken bunu kastetmektedir.

*Daha fazla detayı ve doğada çocuklarla birlikte deneyimlenmiş etkinlikleri kitapta bulabilirsiniz.
Paylaş:

Henüz yorum yapılmamış

Yorum yazın

*