Bu Bir Yarış Değil*

*Bu yazı Amerika’daki eğitim reformu hakkında yazılmış olsa da temel fikrin hepimizi ilgilendirdiğini düşünerek paylaşıyoruz.

“Çocuklarımızı geleceğin mesleklerine hazırlamalıyız.”
“Çinliler bizi alt ediyor.”
“Dünyanın geri kalanını eğitmemiz gerekiyor.”

Bunlar, seçilmiş vekillerimiz eğitim hakkında konuşmaya başladıklarında sıklıkla duyduğumuz, çerçevesini ekonomik rekabet kavramının belirlediği türden açıklamalar. Hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat yöneticilerin benimsemiş olduğu rekabet, özel eğitim reformu fikrinin merkezinde yer alarak; öğrenciye karşı öğrenciyi, öğretmene karşı öğretmeni, okula karşı okulu, bölgeye karşı bölgeyi, devlete karşı devleti yerleştirerek onları kıyasıya yarıştırır.

Özel kurumların veya güce meraklı diğerlerinin, okulları eğitim fabrikalarına dönüştürme heveslerinin altında yattığına inandığım nedenlerden birisini, daha önceki bir yazımda anlatmıştım. Ellerinde, planlarını destekleyecek güncel herhangi bir veri veya araştırma bulunduğundan değil (ki bu, ilerlemeci eğitim reformunu savunan bizim tarafımızdaki herkes için kabul edilebilir bir neden olurdu), sadece bir kurumun işleyişini, parça üretimi yapan bir çalışma biçimi üzerinden anlamak onlara daha kolay geldiği için fabrika üretim modelini tercih ederler, ki çoğu, kendi öğrenciliklerinden sonra, bir sınıfta tek bir gün bile geçirmemiştir. Bu işadamlarının ideolojilerini dayandırdıkları diğer temel fikir rekabettir: Rekabetin her zaman en iyi ve en ucuzu sağlamadaki gücüne güvenir ve dizginsiz rekabet ortamının her zaman daha iyiyi getireceğine inanırlar. Gerçek hayatta olup bitenleri göz önüne aldığımızda bu fikri destekleyecek pek bir şey bulamayız. Ders kitabı sayfalarında hoş duran rekabet teorileri, gerçek yaşama uygulandığında kaçınılmaz olarak zenginlerin daha da zenginleşmesine, yoksul saflarında ise genişlemeye yol açar.

Hayır, eğer amaç sadece çocukları, ekonomi içerisindeki yerlerini almaya hazırlamak olsaydı ve eğer biz, diğer alanlardan ziyade ekonomiye hizmet etmek için burada olduğumuz fikrini kabul etmiş olsaydık, o zaman belki rekabet, eğitimi düzenlemenin en iyi yolu olarak düşünülebilirdi. Bundan bile şüpheliyim. En başarılı şirketler başarılarını rekabet ettikleri kadar takım çalışması ve işbirliğine de dayandırırlar. Nihayetinde, rekabet, iş başarısı yapbozunun sadece bir parçasıdır.

Fakat bütün bunlar neredeyse konu dışı. Kamusal eğitimin, yarının işçilerini hazırlamaktan daha geniş bir amacı bulunmalıdır. Bu, kesinlikle benim kendi çocuğum için istediğim bir şey değil. Ben kızımın en başta, iyi bir yurttaş olması için gereken becerileri edinmesini isterim. İyi vatandaşlar, öz yönetimsel sorumluluklarını ve haklarını tam anlamıyla yerine getirebilmelerini sağlayan eleştirel düşünme kabiliyetine ve kişiler arası ilişkiler için gereken becerilere sahip olmalıdır, ekonominin ötesinde, toplumu çeşitli şekillerde desteklemeye hazır bulunmalıdırlar. Yurttaşlarımızın sanatsal, sosyal, politik, kültürel, ruhsal olarak ve hayatı yaşamaya değer kılan diğer tüm yollarla bizi destekleyeceklerine güvenebilmeliyiz. İyi vatandaş kavramı, salt bir çalışan olmaktan daha fazla bir şeye tekabül eder. Okullarımız, demokrasiyi geliştirmek için gereken donanıma sahip vatandaşları yetiştirmek ve bir iş tutmaktan daha fazlasını yapabilen insanları donatmak için vardır.

Eğitim süreci, basitçe bir yarış gibi işlemez. Olsa olsa, öğrencilerin, öğretmenlerin, yöneticilerin, okulların, bölgelerin, devletlerin birlikte çalıştıkları, paylaştıkları, karşılıklı olarak iş ve fikir ürettikleri işbirlikçi bir süreçtir. Bu, aynı zamanda demokrasinin gerektirdiği bir işleyiştir: Burada, kutuplaşmış politik ideolojiler arasındaki rekabet anlamındaki demokrasiden daha çok, öz yönetimli, daha iyi, daha adil, daha duyarlı, daha güzel, daha aydınlık ve evet, daha müreffeh bir toplum oluşturmak için omuz omuza durmak anlamındaki demokrasiden bahsediyorum. Rekabet “ben”im hakkımda, demokrasi ise “biz”im hakkımızdadır.

Benzer şekilde, eğitim de “biz”le ilgili bir konudur. Ya da 4 yaşındaki arkadaşım Jaan’ın, arkadaşlarından birisi dar kapıdan geçebilmek için onu itip sıkıştırdığında dediği gibi, “Hey, bu bir yarış değil, oyun alanı sadece hepimiz orada olduğumuzda güzel.”

Kaynak: http://teachertomsblog.blogspot.com.tr/2017/01/hey-its-not-race.html
Çeviri: Rana Sancak
Paylaş:

Henüz yorum yapılmamış

Yorum yazın

*